Gezi-yorum ekibinin Edirne macerasına kaldığım yerden anlatmaya devam ediyorum :)
Manav tezgahı gibi görünen bu tezgah aslında sabun tezgahı. Tarihi Edirne sabunları, diğer adıyla da Misk sabunları..
Kivi, mandalina, elma, armut, üzüm, şeftali, muz, çilek, kayısı, portakal, karpuz gibi aklınıza gelecek her çeşidi bulmak mümkün. O kadar çok sabun dükkanı var ki...
Tüm şehiri birbirinden muhteşem eski evler süslüyor. Kim bilir kimler, nasıl hayatlar yaşadı bu güzel evlerde?
Keşke restore edilmiş olabilselerdi... Neden Edirne de Eskişehir gibi daha güzel bir şehir olmasın?
400 yıl boyunca akıl hastalarının tedavi edildiği Darüşşifada'yı daha önce, restorasyon çalışması yapıldığı için ziyaret edememiştik. Bu kez şanslıydık! :) 2004 yılında Avrupa'nın en iyi müzesi ödülünü almış. Ziyadesiyle haketmiş...
Burada hastalar, musiki, su sesi ve güzel kokularla tedavi edilirmiş... Hangi musikiler neye iyi geliyor peki?
İşte cevabı:
Sınıra kadar gitmişken "komşi"ye bakmamak olur mu hiç? :)
Sınır kapılarından en çok sevdiğim, Pazarkule.
İpsala'dan sonra Yunanistan'a geçilebilecek tenha, küçük sınır kapısı! İnsanın bir koşu karşıya geçip gelesi geliyor :)
Yolculuğumuzun son durağı ise muhteşem Meriç Nehri...
Kıyı boyunca yer alan mekanlarda insanlar tam anlamıyla nehir kenarında yer kapmak için büyük bir savaş veriyor :) Ama değer doğrusu...