Uzun zaman olmuştu Büyükada'ya gitmeyeli...
Havaların güzelleşmesini bekleyelim ki güzel fotoğraflar çekelim dedik.
Geceden pil şarj edildi, lensler çantaya kondu, deniz otobüs saatine bir kez daha bakıldı. Hazırlıklar tamam :) Sabah gözümü açtığımda ilk baktığım gözkyüzünün durumu oldu. O da ne? Kara bulutlar tüm gökyüzünü kaplamış :( Bir de üstüne yağmur yağıyor...
Yine de yılmadan büyük bir azimle yola çıktım. Esra ve Melis'le adada buluşup ada turuna start verecektik. Ada'ya ayak bastığım dakika yağmur şansımıza şiddetini arttırdı :) Yağmur dinene kadar Kahve Dünya'sına sığındık... Kahvelerimizi yudumlarken fotoğraf çekmeye başlamıştık bile :)
Ada sakinlerinden biri de bize hoşgeldiniz demek için yanıbaşımızdaydı...
Ada planımız, faytonla direk Aya Yorgi'ye gitmek, özel tören zamanına denk gelememiş olsak ta ( 23 Nisan- 24 Eylül ) dileklerimizi dilemek ve sonrasında da yürüyerek iskeleye ulaşmaktı...
Hafif yalpalama, bazen artan bazen azalan nalların sesleri, misss (!) gibi kokular eşliğinde sağlı sollu muhteşem tarih kokan köşlerin arasından Ayayorgi Tepesine varacağımız yokuşun başına vardık.
Ayayorgi Tepesi'ne uzuuuuun bir yokuşu çıkarak vardık. Yokuş yükünü hafifletmek adına durup durup fotoğraf çektik. E tabi bu sayede 2 misli sürede yukarı vardık :)
Tepedeki manzara olağanüstü.
Duamızı edip, dileklerimiz için mum dikip, muhteşem manzarayı seyrettikten sonra kilisenin hemen yanındaki kır lokantasında yemeğimizi yedik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder